Dünyanın üstünde kara bir gölge gibi gezinen savaş, insanın kendi elleriyle yarattığı en büyük felaketlerden biri. “Savaşı icat eden görmesin cennet,” derken, insanın acımasızlığına, hırsına, ve doymak bilmez egosuna bir isyanı dile getiriyoruz aslında. Bu söz, sadece geçmişin değil, geleceğin de hesabını soran bir çığlıktır.
Savaş, insanlığa ne zaman dokunduysa, geriye sadece yıkım, acı ve gözyaşı bıraktı. Anadolu’nun bereketli topraklarında yaşayan halk, savaşı hep dışarıdan gelen bir felaket gibi görmüştür. Tarlasında ektiği buğdayı, evinde pişirdiği ekmeği, çocuklarının gülüşünü korumaya çalışırken, savaş hep kapılarına dayanmış, onları köklerinden koparmıştır.
Bu topraklarda nice ağıtlar yakılmış, nice analar çocuklarını kara toprağa vermiştir. Ama savaşın kazananı kimdir? Toprağa düşen asker mi, yoksa masum köylerinde evsiz kalan halk mı? İnsan bir toprak parçası için başka bir insanı öldürüyorsa, bu kazanç değil, insanlığın kaybettiği en büyük sınavdır.
Savaş, sadece silahlarla verilmez. Açlık bir savaştır. Cehalet bir savaştır. Adaletsizlik bir savaştır. Bugün, barış kelimesiyle nutuk atanlar, yarın başka bir çıkar için savaşı körükler. İnsanlığın vicdanı ne zaman uyanacak?
Barış, kitaplarda kalan bir kelime olmaktan çıkmalı. Barış, çocukların yüzlerinde, annelerin dualarında, doğanın sessiz güzelliğinde var olmalı. Anadolu’nun türkülerinde, toprağında, suyunda barışın izleri hep vardı. Ama bu izler, savaşın demir pençesiyle silinmeye çalışıldı.
Bize düşen görev, geçmişten ders almak, savaşı körükleyen nedenlere karşı durmak ve barışın tohumlarını yeşertmektir. Savaşı icat edenin cenneti görmeyeceği gerçeğini unutmamalıyız. Çünkü cennet, barışın olduğu yerdir. Ve savaşın olduğu hiçbir yerde cennetten söz edilemez.
Bir köylü kadının ağıtındaki acıyı hissedin, bir çocuğun barış dolu hayallerindeki umudu görün. İnsanlık ancak o zaman gerçek bir medeniyetin yolunu açabilir.
Yaşar Kemal
Barışın ve umudun izinde bir Anadolu sevdalısı
Elbette! İşte Yaşar Kemal'in özgün üslubunu ve konularını örnekleyen bir makale:
Çukurova: Toprağın ve İnsanlığın Hikâyesi
Yaşar Kemal
Anadolu’nun kalbinde bir yer var ki, orası sadece bir coğrafya değildir; orası bir hikâyedir, bir destandır. Çukurova, yalnızca bereketli topraklarıyla değil, insanının emeğiyle, teriyle, acısıyla ve sevinciyle bir yeryüzü cennetidir. Ancak bu cennet, nice zorluklara göğüs germiş, nice ağıtlar duymuş, nice sevinçlerle kucaklaşmıştır.
Çukurova’nın tarlalarında çalışırken sırtından ter akan köylüyü düşünün. O ter, sadece toprağı değil, bu topraklarda yaşayanların hayatını da yeşertir. Pamuk tarlalarında bir avuç emeğin karşılığını alamayan işçiler, güneşin altında ter dökerken, doğayla iç içe bir mücadele verir. Bu mücadele, sadece ekmek için değil, bir yaşam hakkı içindir.
Ama Çukurova sadece emeğin değil, haksızlığın ve adalet arayışının da sahnesi olmuştur. Ağalar ve marabalar, toprağın sahibiyle onu işleyenlerin bitmeyen kavgası, bu hikâyenin en eski parçasıdır. Bir yanda toprağın tüm bereketini cebine dolduranlar, diğer yanda o bereketin asıl yaratıcısı olan ama nasibini alamayan insanlar. İşte bu çelişki, Çukurova’yı sadece bir toprak parçası değil, bir hayat mücadelesi hâline getirir.
Ama Çukurova, yalnız acıyla değil, umudun türküleriyle de doludur. Kuşların kanat çırpışında, ağaçların rüzgârla fısıldaşmasında, dağlardan ovaya süzülen derelerde, hep bir yaşam sevinci vardır. Ova, insanına direnç verir, doğa insana umut verir.
Bir gün Çukurova’da dolaşırken bir köylü kadınına rastladım. Yanında çocuğu, sırtında küfesi, tarladan dönüyordu. Gözleri yorgundu ama içinde bir parıltı vardı. “Bu toprakta doğduk, bu toprakta öleceğiz,” dedi. “Ama bir gün, bu toprak herkese eşit olacak, herkes hakkını alacak.”
İşte Çukurova’nın hikâyesi budur: Acıların içinde büyüyen bir umut, haksızlıkların içinde filizlenen bir adalet arayışı. Ve bu hikâye, sadece Çukurova’nın değil, bütün Anadolu’nun hikâyesidir.
Toprağın bereketi insanla birleştiğinde, ortaya çıkan şey yalnızca ürün değil, bir hayattır. Ve bu hayat, adaletle, eşitlikle yoğrulmalıdır. Çukurova’nın bize anlatmak istediği budur. Çünkü Çukurova, toprağın ve insanlığın hikâyesidir.
Yaşar Kemal
Doğanın ve insan emeğinin sesi
Bu yazı, Yaşar Kemal'in eserlerindeki doğa, insan emeği ve toplumsal adalet temalarını yansıtan bir örnek niteliğindedir.
Yorum Gönder