İnsan Öleceğini Bilerek Yaşamıyor, Yaşayacağını Sanarak Ölüyor

Hayat, insan zihninin en büyük yanılsamalarından biriyle başlar: sonsuzluk inancı. İnsan, her gün ölümü düşünerek değil, geleceğe dair umutlar kurarak yaşar. Oysa ölüm, her an yanı başımızda durur. Peki, bu nasıl mümkün oluyor? Sigmund Freud'un psikanalitik kuramı, bu paradoksu anlamamızda bize yardımcı olabilir.

Bilinçaltının Savunma Mekanizması: Ölüm İnkarı

Freud'a göre insan zihni, travmatik gerçeklerle başa çıkabilmek için savunma mekanizmaları geliştirir. Ölüm fikri, insan için en büyük travmalardan biridir. Bir gün yok olacağını bilmek, bilinç düzeyinde sürekli taşınabilecek bir gerçek değildir. Bu nedenle, ölüm fikrini bastırır ve bilinçaltına iteriz. Günlük hayatın akışında ölümden kaçınır, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi planlar yaparız.

Freud, bilinçaltının bu inkar mekanizmasını, “Ölüm içgüdüsü” (Thanatos) kavramıyla açıklar. Ona göre insan, hem yaşamı arzulayan hem de yok oluşa sürüklenen bir varlıktır. Ancak, bilincimiz ölüm içgüdüsünü kabul edemez, bu yüzden onu dışsallaştırırız. Ölüm başkalarının başına gelir, bizim değil.

Sonsuzluk Yanılsaması: Ego’nun Kendi Tuzakları

Ego, Freud’un teorisinde kimliğin bilinçli kısmıdır. Ego, insanı hayatta tutmakla görevlidir, bu yüzden ölümü düşünmek onun doğasına aykırıdır. Bu, bireyin kendini özel ve dokunulmaz hissetmesine neden olur. İnsan, çocukluğundan itibaren “bir gün öleceksin” gerçeğiyle yüzleşmek yerine, geleceğe yönelik hedefler koyar. İş, aile, başarı, servet… Tüm bunlar, ölümü düşünmemek için oluşturduğumuz geçici sığınaklardır.

Ancak, bu yanılsama sonsuza dek süremez. Beklenmedik bir hastalık, sevdiğimiz birinin kaybı ya da ani bir kaza, bu illüzyonu bir anda yıkar. İşte o zaman insan, Freud’un deyimiyle "bilinçdışı bastırmalarının" altında ezilmeye başlar.

Ölümü Bilerek Yaşamak Mümkün mü?

Peki, insan gerçekten öleceğini bilerek yaşayabilir mi? Freud’a göre bu, ancak bireyin kendi psikolojik savunmalarını aşmasıyla mümkün olabilir. Varoluşçu filozoflar da benzer bir noktaya parmak basar: Ölümü kabullenmek, gerçek bir hayat sürmenin anahtarıdır.

Ancak modern insan, ölümün kaçınılmazlığını reddederek, sanki sonsuz bir yaşamı varmış gibi yaşar. Freud’a göre bu inkâr, aslında derin bir kaygının dışavurumudur. İnsan, ölümle yüzleştiğinde varoluşunu sorgulamaya başlar. Oysa yaşama dair tüm beklentileri, ölümü dışlayan bir sistem üzerine kuruludur.

Sonuç: Ölümü Kabul Etmek, Yaşamı Anlamlı Kılar

İnsan, ölümü unutarak yaşamak ister ama hayat, onu hatırlatarak ilerler. Freud’un psikanalizinde bu, bireyin bilinçdışı korkularıyla yüzleşmesi gerektiğini gösterir. Ölümü kabul etmek, yaşamı daha bilinçli ve anlamlı kılar. Çünkü ölüm gerçeğini reddetmek, aslında yaşamın özünü kaçırmak demektir.

Sonuç olarak, insan gerçekten "öleceğini bilerek" yaşasa, belki de bugünü daha çok önemserdi. Kinleri bir kenara bırakır, sevdiklerine daha fazla sarılır, anın değerini bilirdi. Ancak bizler, "yaşayacağımızı sanarak" ölüyoruz. Belki de asıl trajedi budur.

Post a Comment

Daha yeni Daha eski