Hayat, insanı sürekli bir denge arayışına iter. Bazen geçmişin gölgesinde sıkışır, bazen geleceğin belirsizliğinde kayboluruz. Ancak en büyük mücadelemiz, kendi içimizde olup bitenlerle yüzleşmekten kaçarak yaşamakla ilgilidir. İçimizde sakladığımız korkular, bastırdığımız duygular ve görmezden geldiğimiz gerçekler, bütünlüğümüze ulaşmamızın önündeki en büyük engellerdir.
İç Dünyamız ve Bütünlük Arayışı
Her insan bir bütündür; ancak bu bütünlük, kendiliğinden oluşmaz. Kendi içimize dönüp tüm yönlerimizi – iyiyi, kötüyü, güçsüzlüğü, cesareti – göze almadıkça gerçek anlamda tamamlanamayız. Korkularımızı inkâr etmek, travmalarımızı bastırmak veya içimizdeki çelişkileri yok saymak, yalnızca bir yanılsamadır. Bir duvarın arkasına saklanarak, o duvarın dışındaki dünyayı değiştiremeyiz.
Bütünlük, yalnızca güzel yanlarımızı sahiplenmekle elde edilemez. İçimizde öfke, kırgınlık, hayal kırıklığı gibi görmezden geldiğimiz ne varsa, onlarla yüzleşmek zorundayız. Bir insan ancak kendi içindeki gölgeleri kabul ettiğinde ışığını da keşfedebilir.
Kaçmak mı, Yüzleşmek mi?
Toplum, insanı çoğu zaman belli kalıplara sokmaya çalışır. Güçlü olmalıyız, zayıflık göstermemeliyiz, hep neşeli ve mutlu olmalıyız… Peki ya içimizde fırtınalar kopuyorsa? Üzüntümüzü, korkularımızı veya kırılganlığımızı inkâr etmek, onları yok etmez. Tam tersine, bastırılan her duygu bir gün daha büyük bir patlama ile ortaya çıkar.
Kendi iç dünyamıza dürüstçe bakmadığımızda, hayatımızda eksiklikler hissederiz. Hep bir şeylerin yanlış olduğunu ama adını koyamadığımızı düşünürüz. Oysa çözüm, kaçmak değil, yüzleşmektir. İçimizde ne varsa – acı da dahil – onu kabullenmek, kendimizi tam anlamıyla anlamanın ve tamamlanmanın anahtarıdır.
Bütünlük Cesaret İster
İçimizdekileri göze almak cesaret ister. Kendimizle yüzleşmek, kimi zaman en zor savaşımızdır. Ancak unutulmamalıdır ki, bu yolculuğa çıkmadan bütünlüğümüze asla ulaşamayız. Hayat, sadece mutlu anlardan ibaret değildir; acı, kayıplar, başarısızlıklar da bu bütünün bir parçasıdır.
O yüzden cesur olmalıyız. İçimizde ne varsa, ona sahip çıkmalıyız. Çünkü ancak kendimizi tam anlamıyla kabul ettiğimizde, gerçekten bütün olabiliriz.
— Sonuç olarak, içimizdekilerden kaçtıkça, gerçek benliğimizden de uzaklaşırız. Kendi iç dünyamızla barışmadan, dış dünyayla uyum içinde olmamız mümkün değildir. Bütünlüğe ulaşmanın yolu, önce kendi içimizdeki her şeyi göze almaktan geçer.
Yorum Gönder